#2 DİPLOMATİK DEHANIN ZAFERİ: RAMİ MEHMET PAŞA’NIN KARLOFÇA ANTLAŞMASI’NDAKİ ROLÜ
Muhammet YENER*
Giriş
Uzun savaşlar sonucunda imzalanan Karlofça Antlaşması ile Osmanlı Devleti, tarihinde batı karşısında ilk kez en ağır toprak kaybı yaşadığı bir antlaşmadır. Bazı tarihçilere göre Osmanlı Tarihi’nde gerileme döneminin başlangıcı olarak kabul edilen antlaşma, olumsuz yönlerinin yanı sıra kabul edilmesi gereken bir durum vardır ki; Osmanlı Devleti her ne kadar çok zor şartlarda bir antlaşma imzaladı ise de antlaşmanın diplomatik açıdan tam bir yenilgi olduğunu söyleyemeyiz. Nitekim görüşmeler sırasındaki iyi temsil ve diplomasi uygulamaları sayesinde Osmanlı Devleti, kendi şartlarını dikte ettirebilmiş ve en az kayıpla ayrılmıştır. Karlofça Antlaşması, Osmanlı Devleti için büyük bir felaket olduğu kadar, aynı zamanda devletin toparlanması ve zaman kazanması noktasında önemli bir fırsat olarak da değerlendirilmelidir. Osmanlı’nın arka arkaya tattığı ağır mağlubiyetlere göre bir “diplomatik zafer”dir. Bu diplomatik zaferin başkahramanı ve mimarı şüphesiz Rami Mehmed Efendi’dir. Rami Mehmed Efendi’nin Karlofça’da sergilediği diplomatik manevralara yeni bir dönem başlamıştır.
Rami Mehmet Paşa’nın Hayatı
Rami Mehmed 1654 yılında İstanbul'un Eyüpsultan semtinin Nişancı mahallesinde doğdu. Babası Terazici Hasan Ağa idi. Gençlik yıllarında bir müddet baba mesleği olan suyolculuk yaptı. Şiire olan ilgisi Rami mahlasıyla şiirler yazmaya Nâbi ve Sâmi gibi üstatlarla yakınlaşmasında etkili oldu. Bürokraside etkili bir isim olan Musahib Mustafa Paşa ve özellikle Nabi ile olan yakınlıkları Rami Mehmed Efendi’nin hayatının ilk döneminin büyük bir kısmını oluşturmaktadır. İkinci dönemin büyük kısmını ise II. Mustafa zamanında sadrazamlık yapmış olan Amcazade Hüseyin Paşa ile olan yakınlığı oluşturmaktadır. Rami Mehmed Efendi reisülküttaplığa ilk defa 1694’te gelmiş olsa bile, çok geçmeden II. Mustafa döneminin sadrazamlarından Elmas Mehmed Paşa ile yaşadığı anlaşmazlıklar sebebiyle görevden alınmıştı. Bir sene dolmadan, 1697’de yeni Sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa’nın emriyle ikinci kere reisülküttaplığa getirilmiştir. Sadrazam, Reisülküttab Rami Mehmed Efendi’ye murahhaslık ruhsatnamesini vererek, onu barış görüşmelerini gerçekleştirmesi için görevlendirmiştir. Bu sıfatla 1699 yılında Karlofça Antlaşması’nın müzakerelerinde önemli bir rol oynadı. Burdaki başarısıyla daha sonra 1703 yılında Daltaban Mustafa Paşa'nın azledilmesi üzerine sadrazam oldu, 7 ay kadar sadrazamlık yaptıktan sonra 22 Ağustos 1703’de zuhur eden ve II. Mustafa’nın tahttan indirilip III. Ahmed’in tahta çıkarılmasına yol açan Edirne Vakası sebebiyle görevinden azletdirildi. Bundan sonraki hayatı Payitahtan uzak Kıbrıs ve Rodos sürgünleriyle sürdü.
Dönemin tarihçilerinde Raşid Efendi, Rami Efendi’nin kişiliğini şöyle tavsif etmiştir: “Her fenden mâyesi ve her hünerden sermayesi olan, hoşsohbet, zarif ve vüzerâ arasında benzeri nâdir bir kişi...”
Rami Mehmet Paşa’nın eserleri arasında Münşeat, Sulhname ve şiirlerinden oluşan bir divanı vardır. Rami Mehmed Efendi’nin sulhnamesi (Vekâyi-i Musâlaha) Karlofça’da yapılan barış müzakerelerine ve iki dönüm noktası arasındaki sürece, süreçte öne çıkan şahıslara, Karlofça’da Osmanlı diplomasisine, sınır meselelerine, protokol tartışmalarına ışık tutuyor.
Karlofça Antlaşması’nın Önemi
Osmanlı ordusunun 1683 yılındaki İkinci Viyana Kuşatması’nda beklenmedik ağır bir yenilgiye uğraması, hem Osmanlı-Avrupa hem de Hilal-Haç ilişkilerinde önemli bir kırılma noktasıdır. Şimdiye kadar bu çapta bir mağlubiyete maruz kalmayan Osmanlı Devleti’nin bozgundan sonra Avrupa’daki ilerleyişi durmuş ve geri çekilmeye başlamıştır.
Bozgundan cesaret alan Kutsal İttifak Devletleri, Osmanlı ile tam 16 yıl süren Kutsal İttifak Savaşları’na girişmişlerdir. Osmanlı tarihinde Felaket Seneleri olarak da anılan bu savaşlarda Osmanlı üst üste büyük yenilgiler almıştır. Viyana ile başlayan Zenta ile sona yaklaşılan süreç, 1699 yılında Karlofça Antlaşması ile bitmiştir, 13 Kasım 1698’de başlayan görüşmelerde 36 celse halinde 72 gün süren müzakerelerin ardından 3 devletle barış antlaşması imzalandı. Rusya ise antlaşmayı kabul etmeyerek, 2 yıllık bir ateşkes yaptı ve bir yıl sonra İstanbul antlaşması ile amaçlarına ulaştı. Bu şekilde antlaşma ile Avusturya ile 20 maddelik, Venedik ile 16 maddelik, Lehistan ile de 11 maddelik bir barış imzalandı.
Karlofça Antlaşması’na göre Erdel ve Banat dışındaki tüm Macaristan Avusturya’ya; Ukrayna, Kamaniçe ve Podolya’yı Lehistan’a; Mora ve Dalmaçya’yı Venedik’e; Azak Kalesi’ni Rusya’ya bırakmak zorunda kaldı.
Görüldüğü üzere Osmanlı Devleti için önemi bir dönüm noktası olan antlaşmasının sonuçları ve Osmanlı tarihindeki önemini şu şekilde sıralayabiliriz:
1- Osmanlı Devleti için önemli yenilikler ve ilkler taşıyan u antlaşma ile Osmanlılar ilk kez müzakere ederek bir antlaşma imzaladılar. Daha önceki antlaşmalarda şartları Osmanlılar koyuyor ve karşı taraf kabul ediyordu. Yani daha önce kendi istediklerini dikte ettiren Osmanlı Devleti ilk kez masa başı diplomasi ile tanışmış oldu.
2- Osmanlı Devleti tarihinde ilk kez bir antlaşma için tavassut (arabulucu) kullanmak zorunda kaldı.
3- Ayrıca antlaşma ile Osmanlı Devleti ilk kez daha önce protokolde “Moskof Prensi” dedikleri Rus Çarı’nın imparatorluk unvanını kabul etmek zorunda kaldı.
4- Batı literatüründe Karlofça Antlaşması güneydoğu Avrupa tarihinde yeni bir periyodun başlangıcı olarak kabul edilir. Antlaşma ile ilgili Karl Roider, Karlofça’nın Osmanlı-Avusturya ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası olduğunu ve Habsburglar üzerindeki Türk korkusunun kalktığını belirtmektedir.
5- Antlaşması ile Osmanlı Devleti’nin saldırgan politikaları sona ererken, yerine savunma ve diplomasi ağırlıklı bir politika aldı.
6- Antlaşma ile Osmanlı reayası olan Katoliklere mezhep özgürlüğü tanınması Avusturya’nın Osmanlı iç işlerine müdahale hakkı elde etmesini sağladı.
7- Venedik’e verilen önemli topraklar Osmanlı Devleti’nin Ege denizindeki hâkimiyetini azaltırken, yine Lehistan’a verilen topraklar ve haklar nedeniyle Kazaklar üzerindeki egemenlik haklarını kaybetti.
8- Protestan Macar halkı Katolik Avusturya’nın hâkimiyetine girdi.
9- Osmanlı Devleti’nde Fransa’nın yerini İngiltere ve Hollanda devletleri almaya başladı.
Karlofça Antlaşması ile Osmanlı Devleti için artık saldırgan politikaların yerini savunma döneminin aldığını ifade edilmektedir. Nitekim antlaşma Osmanlı tarihinde gerileme döneminin başlangıcı olarak kabul edilmektedir.
Karlofça Antlaşması’nda Diplomasi Zaferi: Rami Mehmed Paşa
Karlofça Antlaşması ile Osmanlı Devleti, tarihinde ve Batı karşısında ilk kez en ağır toprak kaybı yaşamıştır. Ancak Karlofça, Osmanlı için büyük bir felaket olduğu kadar, aynı zamanda devletin toparlanması ve zaman kazanması noktasında önemli bir fırsat olarak da değerlendirilmelidir. Felaket senelerinde Osmanlı’nın içerisine düştüğü vahim durumlar dikkate alındığında, Karlofça’yı imzalamayıp da savaşa devam etseydi, devletin başına daha büyük felaketlerin geleceği ve daha ağır bir antlaşmayla karşılaşacağı muhakkaktı. Bu anlamda Karlofça,“diplomatik zafer”dir. Bu diplomatik zaferin başkahramanı ve mimarı sonradan burdaki başarısıyla veziriazam olacak olan Reisülküttab Rami Mehmed Efendi’dir.
Hüseyin Paşa’nın sadaretinde Rami Mehmed Efendi ve Divan-ı Hümayun tercümanı İskerletzade Aleksandr Mavrokordato, 1200 kişilik bir heyetle, kendilerine en az 8 ay yetecek kadar zahireyle birlikte Karlofça'ya çıkarma yapmışlardır. Osmanlıların en önemli ilkesi, sınır bölgelerinde ellerinde bulunan toprakların kesinlikle müzakereler sonucunda terkedilmemesidir.
Osmanlı açısından düşman son derece kuvvetli, savunulacak dava oldukça çetin, meselelerse gayet ağırdı. Osmanlı heyetinin karşısında burnu havada Kutsal İttifak diplomatları, önlerinde ise işgal edilmiş Osmanlı topraklarının haritası vardı.
Osmanlı temsilcileri Rami Mehmed Paşa başkanlığında Karlofça masasına oturdukları zaman, ağır askerî yenilgilerden çıkmış olmalarına ve İttifak Devletleri’nin savaşı yeniden başlatma tehditlerine rağmen, haysiyetli bir duruş sergileyip, aşırı itaatkâr ve aciz bir tutum içerisine girmemişlerdir. Osmanlı heyetinde, zannedildiği gibi Avrupalı devletlere karşı süklüm püklüm, yalvar yakar olma havası hâkim olmayıp, tam aksine devletin izzetini koruma ve işgale uğramış toprakları mümkün olduğunca geri alma inanç ve gayreti daha baskındı.
Rami Mehmed Paşa tuttuğu ruznamede (günlük), Osmanlı’nın yenik taraf psikolojisi ve ezilmişliği ile değil, bilakis hâlâ kendine güvenen büyük ve muzaffer devlet psikolojisiyle oturduğunu şu yürekli sözlerle ifade etmiştir: “Avn-i Hakk (Hakk’ın yardımı) ile Devlet-i Aliyye’nin kudretini siz de biliyorsunuz. Kuvvetimizi her geçen gün karada ve denizde artırıyoruz. İttifakınıza aldanmayın. Çünkü kendi kuvvetine güvenmek, iânetle (başkasının yardımıyla) kuvvetlenmekten daha mühimdir.”
Rami Mehmed Paşa’nın, barışın akdi esnasındaki ehliyet ve uyanıklığı, görüşülen zorlu meseleleri süratle kavrayıp büyük bir vukufiyetle, ustalıklı diplomatik manevralarla ortaya koyması ve yabancı murahhaslar üzerindeki hâkimiyeti ve olumlu intibai, antlaşmanın kesilmesine meydan vermeden barışın sağlanmasında hatırı sayılır bir rol oynamıştır. Osmanlı diplomatlarının, meseleleri ustaca manevralarla, kesin usullere ve belirli şartlara bağlı kalmak yerine esnekliğe dayanarak müzakere etmeleri, Osmanlı’yı görüşmeler sırasında daha avantajlı hâle getirmiş ve fazla ağır kayıplara ve tavizlere imza atmasını engellemiştir.
Müzakereler esnasında birbirine düşen müttefik heyetlerin açıklarından ve aralarındaki çıkar çatışmalarından faydalanmasını bilen Osmanlı heyeti, görüşmelerde rahatlamış ve daha avantajlı hâle gelmiştir. Öyle ki bu durum, Venedik temsilcisi Ruzzini tarafından “Türk entrikası” olarak adlandırılmıştır. Müzakerelere katılan bazı Batılı devletlerin başkentlerinde ise Osmanlı temsilcilerinin kurnazlığı, diplomatik atakları ve “Hıristiyan murahhasları aldattıkları” şeklinde değerlendirilmiştir.
Karlofça’daki ittifak devletlerinin murahhaslarıyla yapılan görüşmeler oldukça çetin geçmiştir. Bu görüşmelerde Reisülküttabın kullandığı dilde, hitap şeklinde oldukça ilginç ifadeler yakalanabilir. Mesela Vekayi-i Musalaha’da, Avusturya elçisiyle gerçekleştirilen dördüncü mükalemede Temeşvar Eyaleti’nden geçen sular hakkında bir anlaşmazlık yaşanmaktadır. Elçi suların Avusturya’ya bırakılmasını ister ve Rami Mehmed Efendi ile arasında bugünün ifadeleriyle şöyle bir konuşma geçmektedir:
Rami Mehmed Efendi “Bu da nereden çıktı? Düşündük ve bir sebep bulamadık. Kıyılarda çok sakinimiz yaşamaktadır ve bu sulardan yararlanmaktadır. Onları sulardan mahrum mu edelim? İnsanlar su içmesinler mi?” diye sorduğunda, Avusturya elçisi “Yok. İnsanlar ve hayvanları sulardan men etmiyoruz.” diye karşılık verince bu sefer Rami “Suyun dibinde olup da balık yemesinler mi?” diye sorar, elçi “Hayır yesinler, ona da bir şey demeyiz.” cevabını verince Rami Efendi “Ya ekmeksiz balık yenir mi? Kıyıdaki değirmenler ne olur?” diyerek sular konusundaki anlaşmazlığa noktayı koyar. Bu misalde olduğu gibi Reisülküttabın murahhas olarak diğer mükalemelerde de dilini kullanma konusundaki başarısı ve sorunları çözmede ifadelerini iyi tertiplediği gözlemlenebiliyordu.
Karlofça’da Osmanlı ile Avusturya, Venedik, Lehistan ve Rusya ile olan müzakereler tam 4 ay devam ederek 36 celse sürmüş; sert ve çetin geçen görüşmeler sonucunda Rusya hariç 3 devletle 25’er sene müddetle antlaşma imzalanmıştır. Antlaşma sonunda dost düşman görmüştür ki Osmanlı heyetindekiler, devletin çıkarlarına ve şerefine, kendi deyişleriyle “ırz ve namusuna” halel getirmeden, bu karmaşık işin içinden sıyrılmayı bilmiş, ehil diplomatlar olduklarını ispatlamışlardır.
Sonuç
Karlofça Antlaşması, mağlubiyetlerin ardından masada daha kötü sonuçlar doğurması beklenirken Rami Mehmet Paşanın sayesinde az kayıpla giderilmiştir. Karlofça ehven-i şerdir ve Osmanlı’nın arka arkaya tattığı ağır mağlubiyetlere göre bir “diplomatik zafer”dir. Sonuçta kutsal ittifak heyetleri, diz çöktürdüklerini zannettikleri Osmanlı’dan, tahmin ettiklerinden daha az toprak kopartabilmişler ve hayal kırıklığına uğramışlardır. Aslında bu durum diplomasinin önemini bizlere yeniden hatırlatmıştır. Rami Efendi’nin, gösterdiği diplomasi, vukuf ve dirayet karşı taraf elçilerini hayrete düşürmüştür. Yani Karlofça’da baskın çıkan ve mağlupken galip gelen taraf daha ziyade Osmanlı olmuştur.
Rami Mehmed Efendi, Karlofça’da sergilediği diplomatik başarının ardından dönüşte Sultan II. Mustafa’nın iltifatına mazhar; ancak tevazu göstererek padişahın vezirlik teklifini kabul etmemiştir. Dolayısıyla, Padişah ve devlet tarafından, imzalanan Karlofça Antlaşması’na ve bunda en çok rolü olan Rami Mehmed Efendi’ye yaklaşım olumlu olmasa, paşa ödüllendirilip vezirlik rütbesi ile taltif edilmezdi. İlerleyen zamanlarda II. Mustafa tarafından İstanbul'un Eyüpsultan ilçesinde bir araziyle hediye edildi. Rami Çiftliği adı alan bu arazi sonradan İstanbul'un Rami semti haline geldi.
Son olarak çalışmamı devrinin önemli şairlerinden kabul edildilen Rami Paşa’nın şu beyitiyle noktalıyorum:
Biz ol aşıklarız kim dağımız merhem kabul etmez
O gülzarız ki ateştir gülü şebnem kabul etmez
Şimdi güller gibi peymane gerektir elde
Bağda her kişi bülbül gibi mestane gerek
Şem-i ümmid bir ah ile füruzan olsun
Hele sabr eyle biraz şam-ı gariban olsun
Bahar geldi çemen hulde döndü ey Rami
Gönülden ol gül ile azm-ı gülistan geçiyor.
Rami Mehmet Paşa
Kaynakça
Abdülkadir Özcan, “Karlofça Antlaşması”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt 24, 2001, ss. 504-507.
İsmail Çolak, Karlofça’da Diplomatik Zafer Kazanan Rami Mehmed Paşa, https://www.somuncubaba.net/makale/rami-mehmed-pasa (Erişim Tarihi: 30.03.2024)
Recep Ahıshalı, “Rami Mehmet Paşa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt 34, 2007, ss. 449-451.
Uğur Kurtaran, “Karlofça Antlaşması’nda Venedik, Lehistan ve Rusya’ya Verilen Ahidnamelerin Genel Özellikleri ve Diplomatik Açıdan Değerlendirilmesi”, Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt 35, Sayı 60, 2016, ss. 97-140.
* Lisans Öğrencisi, İnönü Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, MALATYA