#82 THE FIRST STEP IN HUREM SULTAN'S SEARCH FOR LEGITIMACY AND IMPUTATION: THE CONSTRUCTION OF THE HASEKİ KULLIYE
HÜRREM SULTAN’IN MEŞRUİYET VE İTİBAR ARAYIŞININ İLK HAMLESİ: HASEKİ KÜLLİYESİNİN İNŞASI
In the Qur'an and Hadiths, the term "charity" is used especially in the sense of material aid and all forms of benevolence. Muslims have been encouraged to engage in such activities. This encouragement has fostered a strong spirit of solidarity among Muslims and has led various individuals and institutions to establish charitable works that provide public services, such as foundations, hospitals, orphanages, nursing homes, educational institutions, soup kitchens, fountains, bridges, mosques, and schools. The foundation, an important charitable institution in Islamic history and civilization, has significantly impacted the social, economic, and cultural life of all Islamic countries from the mid-8th century to the late 19th century. At the heart of foundations are personal and conscientious responsibility towards humanity, values like kindness, compassion, and solidarity, and the free will of the person who adopts these values. In the Ottoman Empire, the institution of the foundation was one of the most important means of social solidarity and public services. Women, especially those from the royal family, carried out significant social projects through foundations. Among these works are mosques, madrasas, soup kitchens, hospitals, and fountains. For example, the mosques built by Mihrimah Sultan in Istanbul and the various charitable works by Gülnuş Sultan are significant examples of the tradition of philanthropy among Ottoman women.
The array of values created through foundations seems to have provided Hürrem Sultan with an environment of legitimacy and prestige, elevating her from the image of a sorceress in the eyes of the subjects to a more acceptable position. However, certain developments had to occur for Hürrem Sultan to firmly attach herself to the roots of the palace and the dynasty. Patience was not in vain, and Suleiman’s love for her surpassed state traditions, elevating her from a mere concubine to the legally wedded wife of the sultan and granting her the strongest public privilege that defined her. Subsequently, while solidifying her place as one of the palace's power partners, Hürrem Sultan was acutely aware that she needed to undertake other moves to support this position.
For many years, she was the pioneer of the trend by having charitable works constructed in her name, ensuring the visibility of all Ottoman dynasty women in the eyes of the subjects and reinforcing the dynasty's legitimacy. Her initiatives not only served Istanbul but also met the public needs of places as distant as Mecca, Medina, Jerusalem, and Edirne, keeping her alive in the social memory and effectively using the way to turn her presence positive in the eyes of the subjects. Starting with a mosque in 1538 and evolving into a complex with a madrasa, soup kitchen, and hospital, her complex eventually came to be known as Haseki, which can be seen as the most prominent sign of societal acceptance. It should be noted that the architect of this complex, established on the slope of Istanbul’s sixth hill, was Mimar Sinan, one of the most important figures of the period. Spending the wealth she acquired through marriage for the benefit of the populace likely earned her their respect.
The Haseki Complex, the first charitable work established in Istanbul by a woman and named after a woman, must carry a meaning far beyond Hürrem Sultan’s visibility in her quest for prestige. After all, Sultan Suleiman, who ascended the throne in 1520, had only built a mosque complex in the name of his father until the construction of the first building of the Haseki Complex, a mosque. Therefore, the existence and decision to build this structure, which also served the legitimacy and power of the dynasty, can be cited as a good example of Hürrem Sultan’s strategic mind.
Hürrem Sultan not only rose from being a concubine to becoming the legally wedded wife of the sultan but also consolidated her and the dynasty's legitimacy by serving the community through charitable works. The Haseki Complex, in this context, became one of the most important charitable institutions of the Ottoman Empire and showcased Hürrem Sultan’s intelligence and strategic thinking ability. This complex, as a structure that reinforced the reputation of both Hürrem Sultan and the Ottoman dynasty in the eyes of the society, also underscores the importance of charitable institutions in the Islamic world.
Kur'ân-ı Kerîm ve hadislerde "hayır" kelimesi, özellikle maddi yardımlar ve her türlü yardımseverlik anlamında kullanılır. Müslümanlar bu tür faaliyetlere teşvik edilmiştir. Bu teşvik, Müslümanlar arasında güçlü bir dayanışma ruhu oluşturmuş ve çeşitli kişi ve kuruluşlar tarafından vakıflar, hastaneler, yetimhaneler, bakımevleri, eğitim kurumları, aşevleri, çeşmeler, köprüler, camiler ve okullar gibi kamu hizmeti veren hayır eserlerinin yapılmasını sağlamıştır. İslam tarih ve medeniyetinde önemli bir hayır kurumu olan vakıf, VIII. yüzyılın ortalarından XIX. yüzyılın sonlarına kadar tüm İslam ülkelerinin sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamında çok etkili olmuştur. Vakıfların temelinde insanlığa karşı kişisel ve vicdani sorumluluk hissi, iyilik, şefkat ve dayanışma gibi değerler ile bu değerleri benimsemiş kişinin özgür iradesi vardır. Osmanlı İmparatorluğu'nda vakıf kurumu, sosyal dayanışmanın ve toplumsal hizmetlerin en önemli araçlarından biriydi. Kadınlar, özellikle hanedan mensubu kadınlar, vakıf kurumları aracılığıyla önemli sosyal projeler yürütmüşlerdir. Bu eserler arasında camiler, medreseler, imaretler, darüşşifalar ve çeşmeler bulunmaktadır. Örneğin, Mihrimah Sultan’ın İstanbul’da yaptırdığı camiler ve Gülnuş Sultan’ın yaptırdığı çeşitli hayır eserleri, Osmanlı kadınlarının hayırseverlik geleneğinin önemli örnekleridir.
Vakıflar yoluyla yaratılan bu değerler manzumesi, tebaanın gözünde padişaha büyü yapan imajından tasvip edilecek bir noktaya taşınabilmesi için Hürrem Sultan’a bir meşruiyet ve itibar ortamı yaratmış gözükmektedir. Ancak bunun için bazı gelişmelerin daha yaşanması beklenmeliydi ki Hürrem Sultan olabildiği kadar sarayın ve hanedanın köklerine istediği gibi sıkı sıkıya tutunabilsin. Sabırlar boşa çıkmamış ve Süleyman’ın ona olan aşkı, devlet geleneklerini de aşarak onu sıradan bir cariyelikten padişahın nikahlı eşi olmaya taşımış ve kamusal olarak onu tanımlayan en güçlü ayrıcalığı tanımıştı. Bundan sonrasında Hürrem Sultan, sarayın iktidar paydaşlarından biri olarak yerini sağlamlaştırırken bunu besleyecek birtakım başka hamleler de yapması gerektiğinin son derece farkındaydı.
Uzun yıllar tüm Osmanlı hanedan kadınlarının tebaa gözünde görünürlüğünü sağlayacak ve hanedanın da meşruiyetini pekişterecek hayır eserleri inşasını ilk defa kendi adına yaptırarak bu eğilimin öncüsü olmuştu. Sadece İstanbul için değil Mekke, Medine, Kudüs ve Edirne gibi merkezden mesafesi hayli uzak olan yerlerdeki ahalinin kamusal ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik girişimleri, onu toplumsal hafızada hem canlı tutmuş hem de varlığını tebaa gözünde olumluya çevirmenin yolunu iyi kullanmıştı. 1538’de bir camiyle başlayan ve içinde medrese, imaret ve darüşşifa ile bir yapı kompleksine dönüştürülen külliyesinin zamanla Haseki olarak anılması, toplum nazarında kabul görmesinin de en belirgin işareti olarak görülebilir. İstanbul’ın altıncı tepesindeki yamaca kurulan bu yapı kompleksinin mimarının ise yine dönemin en önemli karakterlerinden biri olan Mimar Sinan olduğunu belirtmeliyiz. Onun nikah yoluyla elde ettiği serveti, yine ahalinin faydasına olacak şekilde harcaması, onların muhtemelen saygısını celbediyor olmalıdır.
İstanbul’da bir kadın tarafından kurulan ve bir kadının adını taşıyan ilk vakıf eseri olan Haseki Küllliyesinin Hürrem Sultan’ın itibar inşasında, görünür olmasının çok daha ötesinde bir anlam taşıyor olmalıdır. Zira 1520’de tahta çıkmış olan Sultan Süleyman, Haseki Külliyesinin ilk binası olan caminin yapımına kadar sadece babası adına bir cami külliyesi inşa ettirmişti. Dolayısıyla hanedanın da meşruiyetine ve kudretine hizmet eden bu yapının varlığı ve yapılmasına karar verilmesi, Hürrem Sultan’ın stratejistliğine de iyi bir örnek olarak gösterilebilir.
Hürrem Sultan, sadece bir cariye olmaktan padişahın nikahlı eşi olma mertebesine yükselmekle kalmamış, aynı zamanda hayır işleriyle topluma hizmet ederek hem kendisinin hem de hanedanın meşruiyetini sağlamlaştırmıştır. Haseki Külliyesi, bu bağlamda, Osmanlı İmparatorluğu'nun en önemli hayır kurumlarından biri haline gelmiş ve Hürrem Sultan’ın zekasını ve stratejik düşünme yeteneğini ortaya koymuştur. Bu külliye, hem Hürrem Sultan’ın hem de Osmanlı hanedanının toplum nazarındaki itibarını pekiştiren bir yapı olarak, İslam dünyasında hayır kurumlarının önemini de vurgulamaktadır.